“Bu basit olarak Altın Kuralının bir uygulamasıdır: Altın kimdeyse kuralı o koyar. Aslında bu, ABD’nin uluslararası finansm geleneksel disiplininden uzaklaşmasına sebep olmuştur. Bunun gerçekteki manası, dünyadaki diğer devletler dolarla yapılan ödemeleri kabul ettiği müddetçe biz istediğimiz zaman bütçe açığına sahip olabiliriz. Bu başkanın çek hesabı gibidir. Hiç kimse başkanın çekini tahsil etmek istemez, çünkü herkes onun imzasını muhafaza etmek ister. Dolayısıyla başkan çek hesabının dengesini düşünmeden istediği kadar harcayabilir.”
“Yani, bütçemizin uluslararası dengesinin tutup tutmamasına bakmaksızın istediğimiz kadar fal harcayabiliriz...” derken sözümü kesti.
“Doğru. Bir süre için de gayet iyi çalıştı. Bu, ülkeler bizim ürünlerimizi satın aldıkça geri dönen büyük miktardaki yardımları yapmamızı sağladı. Yabancı yardımların her zaman yaptığı gibi bizim iş imkanlarımızı artırdı. Dünyanın bazı bölgelerinde askeri birliklerimizi bulundurabilmemize ve bir kaç savaşa girmemize imkan tanıdı. Fakat 1960’larm sonlarına doğru, başka ülkelerdeki doların karşılığı olan altınla ilgili taahhüdümüzü yerine getirmemizin güçleştiği ortaya çıkmaya başladı. Dünyaya dağılan dolar miktarı 50 milyara çıkarken, bizim altın rezervimiz 10 milyara düştü. Diğer başkanlar gibi, başkan Nixon endişelenmeye başlamıştı ve 1971 yılının Ağustos ayında onların tabiriyle altın penceresini kapattı, yani bizim doları altınla değiştirme sözümüz iptal oldu. Böylelikle diğer ülkelerde, eğer Amerikan ürünleri almayı düşünmezlerse hiçbir kıymeti olmayan 50 milyar dolar kalmış oldu. Hikayenin devamını anlayabilmek bakımından bunlar çok önemli, onun için istersen bunları da not et.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder